14 Mart 2014 Cuma

BİR YAPRAK YA DA BİR PERGEL OLARAK BİR ŞAİR; SAMİ BAYDAR VE DÜNYA EFENDİLERİ / Lâle Müldür *

Bir yaprağın dönerek kendi üzerine inmesini, bir yazarın yüreğinin atışları olarak izleyen Sami Baydar’ın şiirinde iki ana sorunsal, temel felsefi sorunsal olarak “düşme” ve psikolojik sorunsal olarak “dönme” gözlemlenir. Bu iki farklı sorunsal birbirine dönüştüğü gibi, Sami Baydar şiirinin temel anahtarlarını da verir. Nitekim bu iki süreç, birbirinin içine geçmiş bir biçimde, en yetkin bir sunumunu bir manifestoda, bir yazın manifestosunda, kitabın başında yer alan ”Yaprak” şiirinde bulur. 

Bir yaprak ya da bir pergel olarak çizdiği bu umutsuzca dairesel devinimler, kendisini donduran bir kapanışın açık belirtgeleridir. Sami Baydar betimlemesi gözlemlenen nesnesinin betimi olmaktan çok, dünyanın her an parçalanabilir olmasından kaynaklanan izlenim değişkelerinin, uzaklık ve açı değişikliklerinin bir çözümlemesidir. Nesnelerde betimlemeye çalıştığı şeyin bu nesnelerin kendileri değil, başka şey olduğu en belirgin biçimde “Kuğular” şiirinde ortaya çıkar. Kuğu, her şeyden önce bir belirtgedir onun için. Işık, duvarları olağanüstü belirtilerle örter. Belirtilerin ne olduğu asla söylenmez ama çok yönlü bağıntının söz konusu açıktır. Görünüşte nesnel düzlemi kapsayan betimlemeler, gerçekte tinsel düzlemde oluşur. Şiir öznesinin yaşamın tinsel değerleriyle ilişkiye geçmesi, ışıkla aydınlanan yerlerde gerçekleşir. 

Parçalanmakta olan bir dünyada yalnızlık, tek başınalık, dış dünyaya açılamama ya da aldatılma korkusu autistik bir teselliyi yanında getirir; narsizmi. İnsanlar birer “nilüfer” ya da bir “kuğu” olmayı özlerler. Tasavvuftakine benzer bir ses ya da korkunç bir yas sesi getiren kuğu, (bir öz-imaj aynı zamanda) “yüreklendirilmiş bir el gibidir” ama “eldivenlidir” –yani gerçeğin ağırlığı örtülüdür. Belki kendisini korumak için, belki yalnızca ayakta kalabilmek, barınabilmek için kanıyla taranan bir dünyada… Yere düşme sürecinin tersidir; damla damla göğe akar. Ayrılacak yerde birleşirler. Ancak kuğu bile, simgeler dünyasından boş gözlerle bakar. Işıkta düşer, kötülüğe dönüşür. 

Sami Baydar’ın şiirlerinde “soran bir özne”, “tuzağa düşürülmüş bir solungaç” kimliği vardır. Belki ancak sorular bilinebilir bu dünyada –cevap yoktur. Her karşılık parçalanır. Her şeyi su gibi akarken tasarlar ama büyük şeyler tasarlanamaz; ancak birbirine bağlanır. Kendi üzerine kapanmış görünen bu dünyanın su su aracılığıyla dışarıya açıldığı söylenebilir. Düşünceleri, suyun eteğinden edinir. Düşüncelerin ulaşmadığı bir su tasarlanabilir. Arzu sudur. Bütün su imgeleri arzuyu tanımlar. Arzu “hüznün kasılmasıdır”. Sevginin olanaksızlığı arzu hastalığını, arzuya yaklaşamamayı, uzaklığı getirir. Aşk ikonunu görünce, “şimdiye dek aşkla çarpışıp hiç sevmediğini” söyleyen beden, belirsiz bir felaketten düşüşün kaydettiği bedendir aynı zamanda. Beden manyetik bir alandır (toprak / elektrik hattı). Arzu düzdeğişmecesi  (kiraz ağacım Japonya / ayrılıkların estamp dalları) yer değiştirerek autoerotik / narsisistik bedene geri döner. Aynı anda dilsel koruma mekanizmalarındaki belirsizlik açılarak ölüm içgüdüsü metinsel bir gölge olarak ortaya çıkar. Şiir praksisi bir yokluğun, özlemi duyulan bir yok–nesnenin aranışından, ölümden ve dilden kaynaklanır. 

Sami Baydar’ın şaşırtıcı bir plastiklikte kırdığı dil, afektif düzeyden kaynaklanan bir ayrışımı, çözülüşü ve deformasyonu taşır –dilbilim yitimi ve linguistik hüzün… Duyarlıkları sarsarak, duyarlıklara çarparak, acılar ve iç-sıkıntılarından bir güzellik çıkarmak… Sentaks zincirinin kırılmasıyla dağılan, parçalanan dünyaya paralel olarak kesintiye uğratılan bildirişimle birlikte konuşan öznenin birliği de dağılır gider. Bu olgu çok anlamlı bir belirsizliği beraberinde sürükler. Sami Baydar’ın şiiri özellikle birisine seslendiğinde -sesin yüklendiği anlamlar oranında- sarsıcı lirik boyutlar alır. 

Bütün imgeler mozaik taşları gibi birbirine bağlanır. Öyle ki ortaya çıkan bir sistemdir neredeyse, bir “sinyaller sistemi”. Tüm bir dünya parçalanıp giderken -yazar dahil-, Yazı’nın birleştirici, bütünleştirici gücüdür sergilenen… Sami Baydar mermer bir akıl gibi gizli duvarlara dokunur geçer. 


* ANNE, BEN BARBAR MIYIM?



(Yazıyı bize ulaştıran M. Milât Özçelik'e ve Furkan Özçelik'e teşekkür ederiz.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder