28 Eylül 2013 Cumartesi

Sami Baydar... / Mehmet Güreli *

Pencereden bir ağacı mı seyrediyordu yoksa uykusunda mı bıraktı bizi. Son çizdiği portrenin de görünmez olmasını mı istiyordu? Uzakta durmayı seçmişti belki. Şiiriyle resmi arasında müthiş bir denge kurmuştu.

Rubens’ten, Velazquez’den söz ederken renkler uçsa da hayat sakin sakin akıyordu yaralar içinde.

Odada hiçbir şeyi abartmıyordu; meleklerin kendi aralarında konuşmalarına bizi de alıştırmıştı.

Yüreği çarparak yaratıyordu şiirleri, öyküleri, resimleri...

Labirentler, gizli kapılar, seçilmiş bir yalnızlığın büyüsü, sessizliğin en sahici çanları onda yaşıyordu.

Birer haiku güzelliğinde kanat çırpıyordu kelimeleri...

“Pencere” şiirinde şöyle sesleniyordu:

Pencereden bakıyordum
çocuklar oynuyordu
bir, iki kişi yürüyordu
bir çam ağacı
ve bir kız gördüm
Leonardo da Vinci
kitabı arasında
ezerek öldürdüğüm
kelebek.

Zaman zaman portreleri bize yazdıklarının ağırlığını gösteriyordu. Ressam oluşu onu görünür kılıyordu.

Bakıyordu bize; sonra Prag’ın sokaklarında kayboluyordu.

Hafifçe vuran aydınlık yana çekilir
Artık büyümez
İşte orada hepimizin geçeceği
ışıklar saçan gizli cam
bir meleğe tutunup düşmeyin gökten


Kafka’dan bir alıntıda gizli kapılardan geçişini şöyle anlatıyordu:

“Geceyarısından sonra, neredeyse tamamen boş bir kahvehaneye girerken, bir tanıdık beni gördü ve ‘seni aramıza almamızı istemiyor musun’ diye sordu.‘Hayır, istemiyorum’ dedim.”


1982 yılının aralık ayında çıkarmıştık Beyaz’ın ilk sayısını. Cihangir’de Ahmet SoysalTurgay Özen,Hakkı MısırlıoğluSerdar Işın’la birlikte uzun yürüyüşler, tartışmalar sonucu hazırlanıyordu dergi.

O zamanlar tanımıştım Sami Baydar’ı.

Birlikte az dolaşmadık sokaklarda.

Belki de insanı hiç şaşırtmayan yanı onun duruşuydu. Sahici bir şairin resmi, meleklerin temsilcisiydi.

Daha ilk günden,

Nasıl bilebilirim
hangi adımın
önce atılacağını
bir kırda?, 
der gibiydi. Ahmet Soysal’ın annesi, “Benim çok güzel bir portremi çizmişti” diyordu ondan söz ederken; gözleri parlıyordu.

Sen deniz üzerinde seyahat ediyorsun
aşk yorgun kürekçiler gibi
sen kürekçilerin devamlı kürek çekişlerine benziyorsun
ben onların esaretine
sen sana bakan gözlere benziyorsun keder içinde ıslak
mayıs gökyüzünde bir çakıp bir kayboluyor şimşek
orası gözlerin yağıyor yağmur

Sonra doğduğu yere, Merzifon’a gitti Sami Baydar.

Bir insanın gizli kapısı olmalı, geri dönüş bu olmalı hiç göstermemeli işte bu yaşama başladığını.

Bilinir yine de çoğunlukla güzelliğin aldatması beklenir yürek yine böylelikle alıkoyan borçları ödemektedir.

Sahici şairlerin öleceğine inanmaz kimse.

Bir kuş gibi yakalandım uçamıyorum
gönlümün dilediği yere.

Desen de sen deniz üzerindesin artık, rahat uyu dostum!


* Taraf Gazetesi, Trapez, 8 Kasım 2012. 
http://www.taraf.com.tr/mehmet-gureli/makale-sami-baydar.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder