28 Eylül 2013 Cumartesi

Sami Baydar’ın saati / Hüseyin Diktaş *

İmkânlarını geniş bir biçimde kullandığı nesnelerin, hayvanların, zamanın, meleklerin, aşkın, gizliliğin dilini var olan dünyanın biçimlerini yadsıyarak başka bir dünya arzusunu düşleyerek yazmıştır Sami Baydar bu oluşturduğu dünya içinde birçok öyküyle etkileşim halindedir ancak bunu bir uzlaşamama bilinciyle yeni bir dünya tahayyülü çerçevesinde kurmayı seçmiştir.  Bunun büyük sıkıntısını ve gerilimini taşımıştır şiiri. İletişimsiz bir temas hali. Zamanın içinden bir zamansızlık kurmak, yoklukla, görünmeyenle ilgilenmek. Bu noktada Paul Klee’nin Modern Sanat Üzerine adlı kitabındaki “Şu andaki biçimi bakımından dünya, Mümkün olan tek dünya değildir.” Sözüyle kurulabilecek bir paralellik onun dilinin devamlılığını ve niteliğini sağlamıştır diyebilirim. Şiirlerinde bolca kullandığı resimsel imgeler kendisini bir eşzamanlılık içinde bir bütün halinde duyurur var olma zorunluluğu ve terk etme özlemi biçiminde. Bu durumun ters açısı ise Sami Baydar’ın kurduğu saat ile dünyaya hâkim olan zaman duygusu arasında bir senkronizasyonluğun mevcudiyeti. Onun dünyaya bakışı, uyuma ile bedensiz saf bir görmeyle başlamış ve bu rüya algısını sürdürmeyi seçmiş gibidir, ayrılmayı ya da başka bir kavuşmayı arzulayan göz kalan gövdede süresiz yankı kazanır Baydar’da. Sami Baydar’ın kurduğu yapının güçlüğü ulaşılmazlığı görmek ile tasavvur arasındaki bu marazi etkileşime borçlu bir dildir bir bakıma. Dilini biçimlendiren algı, dünyanın amansız görüntüleriyle sürekli bir itişme halinde olmasaydı Sami Baydar şiirinin benzersizliği gerçekleşmezdi.

Sami Baydar’ın bu hayattan ayrılışı da bir gizlilik içinde gerçekleşti, yokluğuyla renklerde, seslerde artık bir şeyler eksik kalsa da bıraktığı saat çalışmaya devam edecektir.


Hacı Şair Dergisi, Plaka 51, Kasım 2012 Yayınları, "Sami Baydar Anısına" bölümünden. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder